Unutkanlık testi

Okurken dinleyelim efendim: 1 nisanda izmire gelen ferit feryat abimizin pek hoş bir eseri. tanıdık geldi ama bir türlü çıkaramadım bizdeki karşılığını. bir kaç tane türkü ismi duydum ama o türkülerin çeşitli versiyonlarını dinledim, kendi içlerinde bile birbirlerine benzemiyorlardı.
canım rubabem (robabeh jan) kemanı öttüren abimizden sevip de göstermeyenlere gelsin:






"Canım Rubabe'm" - Ferit Faryat Abimiz


Bu sabah hazırlandım ve evden çıkmak üzereydim.
Sanırım herşey tamam çıkabilirim dedim.
Ayakkabımı giyip tam kapıyı cekecektim ki, anahtarı almadığımın tefrikine nail oldum, ev arkadaşımdan anahtarını rica edip kapıya yöneldim. ayakkabılarımı özenle çıkarıp masanın üzerindeki anahtarı alıp, ev arkadşımı daha fazla bekletmeden ayakkabılarımı bu sefer özensizce hızla giyip asansöre yöneldim.


30 saniye kadar zaman geçmedi ki asansörden çıkarken cüzdanı da almadığımı farkettim ve mahcup bir şekilde "yukarı çıkmalıyım arkadaşım" dedim.
Neyse çıktık. Yine ayakkabıları çıkarıp odama geldim.
Baktım cüzdan görünürde yok. Kesin burdadır dediğim birkaç yere bakarbakmaz bulamayacağımı anladım. "bulamayacağım, arkadaşım sen gec kalma diye" diye gercekten ümitsizce odadan çıkıp, elimi kolumu sallarken elim omuzumdaki çantanın dış bölmesine carptı ve cüzdanımın orda olduğunu farkettim ve sevinmiş olarak tekrar yola düştük.

50 metre bile uzaklaşmadan, ev arkadaşımın da telefonunu evde unuttuğunu farkettik :) şarjda unutmuştu, çok genel ve klasik bir unutkanlık, klinik değeri olmayan bir durum.

"in-çık yoruldum, bugün de telefonsuz gideyim okula" diyerek
geri dönme isteğimin önüne geçti.

okula geldim. kitap-defter bakınırken öğlen oldu yemekhaneye birlikte gitmek için gelen arkadaşımla çıktık. yolun yarısına kadar arkadaşıma evden çıkarken yaşadığım unutkanlıkları anlattım. her nasılsa, yemek için gerekli öğrenci kimliğimi almadığımı farkettim, bababa! sanki bugun ilk defa bisi unuttum!? o kadar yolu arkadaşımın geri gelmesini istemedim, sen git ben geliyorum dedim. evet taa eczacılık fak'ın ordan bölüme gelip kimligi cüzdanı alıp yemekhaneye geri geldim. neyse ki arkadaşım o sıralar bitmek tükenmek bilmeyen yemekhane sırasında bekliyordu henüz onu çok bekletmeden yetiştim, birlikte beklemeye başladık.

öğleden sonra arkadaşlarla birlikte bir sınav için çalışma yapacaktık, sınıfa geldiğimde unutkanlıklarımın sandığımdan daha çok olduğunu ispatlayan birşey daha farkettim :)
derste not aldığım defteri yanıma almamışım. yapacak bişey yok, notlarım olmadan çalışmaya devam ettim.

akşam çıkışta 9'a kadar başka bir arkadaşla lafladıktan sonra, durakta hareket etmek üzere olan 568'e bindim. bindim ama amacım biraz yolu uzatıp o arada kitap okumaktı.
otobüs kalabalıktı, 3 durak sonra indim ayakta kitap okuyamam diye.

165-565 gelsin de hemen gideyim diye beklerken 20dk daha geçti durakta tek başıma oturmuş düşüncelere dalmıştım.
birden boş sayılabilecek bir 568 geldi, hemen sevindim. bindim. kendime iyi ışık alabilecek bir yer sectim.
"ohh dedim, artık rahatça kitabımı okuyabilirim. 568 numaralı otobüs 15 dk'ya mâl olacak bana ama olsun, buna değer" diye düşünürken çantamı açtım. bil bakalım ne oldu :))) okunacak kitabımı da almayı unutmuşum. yok artık dedim (bu cümle sansürlenmiştir). sabahtan beri kaçıncı unutkanlığım bu diye sayıp sövdüm kendi kendime..

bugünüm böyle unutmak ve hatırlamakla geçti sevgili.. ee iiiaa sevgili blogır. başka neleri unuttum bugün, henüz bilmiyorum :D güldüğüme bakma, nasıl tepki vereceğimi de bilmiyorum şuan.

hatırlamışken ekleyeyim: aklima geldi birden. öğle arasında çakmak diye flash diski almıştım yanıma. unutkanlıkların yanında bu dalgınlık da sayılır demi :P nolur bunu da say :))

her neyse.. anlayan anladı.


bir de unutkanlık için kısa bir test varmış: %bi milyon unutkan çıktım ben, tıbbi müdahale gerekli artık :D

Testin sahibi burasıdır, güvenilirliği "ben bilmem, beyim bilir" kıvamındadır.

UNUTKANLIK SKALASINDA NERDESİNİZ?

Bu test sizin unutkanlık skalasında nerede olduğunuzu anlamanıza yardımcı olabilir. Vereceğiniz her "Evet" cevabı için kendinize 1 puan verin

Hafıza sorunu yaşıyor musunuz?

Bir işe konsantre olurken zorlanıyor ve sık sık kafanız karışıyor mu?

Çok iyi tanıdığınız birinin zaman zaman ismini unuttuğunuz oluyor mu?

• Çoğu zaman geçmişle ilgili bazı ayrıntıları hatırlayıp da dün ne yaptığınızı unuttuğunuz anlar oluyor mu?

• Haftanın hangi gününde olduğunuzu unuttuğunuz oluyor mu?

• Bir şeyleri aramaya kalkıp da sonradan ne aradığınızı unuttuğunuz oluyor mu?

• Ailenizden birileri ya da arkadaşlarınız, sizin eskisine nazaran daha unutkan olmaya başladığınızı söylüyorlar mı?

• Sıklıkla zihinsel bir yorgunluk hissediyor musunuz?

• 1 Saatten fazla bir işe konsantre olamadığınızı hissediyor musunuz?

• Sık sık anahtarınızı unuttuğunuz oluyor mu?

• Sürekli söylediğiniz bir şeyi tekrar ediyor musunuz?

• Bir şeyleri öğrenirken artık zorlandığınızı hissediyor musunuz?

• Bazen yapmaya çalıştığınız bir şeyi bir anda aslını unutuyor musunuz?

• Herhangi bir şey için kullanacağınız rakamları, bir yere not etmeden hatırlayamıyor musunuz?

PUANLAMA

1-5:Hafızanızla ilgili büyük bir probleminiz bulunmuyor, ancak sizin yine de hafızanızı daha da keskinleştirmek için doğal takviyeler ve güçlendiriciler kullanabilirsiniz.

6-10:Hafızanızın kesinlikle bir güçlendiriciye ihtiyacı var, beyniniz zor durumda. Unutkanlıktan kurtulmak için kimi egzersizler uygulamalı ve stresten uzak durmalısınız.

11-14:Önemli ölçüde hafıza düşüşü yaşıyorsunuz ve bunun üzerine bir şeyler yapmak zorundasınız. Bir uzmana görünüp bu hafıza düşüşünün nedenini araştırmalısınız. Belki de stres hormonlarındaki dengesizlikten de böyle bir sorun yaşıyor olabilirsiniz.

Ezginin Günlüğü yeni albüm çıkarmış

Bu güzel şarkıyı az önce dinleme firsatim oldu. Ezginin günlüğünden başkasına yakıştıramazdım.


Ver Elini
Ezginin Günlüğü
Artık bu aşk adam olmaz
İster sakla ister at
Okula boşuna gitmişim demek
Bir derste öğretti hayat
Ver elini güzelim gidelim buralardan
Gidelim başka denizlere
Ver elini güzelim gidelim buralardan
Gidelim yalansız bir yere
Ben bu dersten çaktım hocam
Defterinden beni sil
Tenefüste baktım hocam
Benim dünyam bu değil.

Severek öldürmek..


Gurbet türküsü - kürdi saz eseri (merhaba)
N. Nalbantoğlu, G. Baktagir, Y. Tokcan, İ. Kızıl



İlk insandan beri, cinayetler çok farklı yöntemlerle işlense de, en çok kullanilan yöntem, göreceli olmakla birlikte, 'maktül'e bir enerji yüklemesi yapmak prensibine dayanır. Pek birşey anlamadım diyenlere açıklıyorum, örneğin: en basitinden eline bir sopa aldın ve zarar vermek istediğin birine vurdun bunula. sonuç olarak sopanın kazandığı hız ile toplam mekanik enejisi yükseldi ve muhattabına değdiği anda, klasik bir çarpışmadan bahsedersek, sahip olduğu kinetik enerjinin önemli bir bölümünü o kişiye aktardık. bu enerji o zavalli adamı kızırtır, morartır veya bir kemiğinin direncinden fazlaysa onu kırabilir, hayatına mâl olabilir, birçok etki gözlenebilir.

sopa yerine keskinliği ve dayanıklılığı ön plana çıkarılmış başka bir araç kullanırsak mesela, kılıç. keskinliği artırmak için inceltilmiş yan yüzeyi, aslında düşürülen yüzey alanı ile basıncın artırılması prensibine dayanır. o yüzden parmağınızı göğsünüze bastırdığınızda derinizi delip girmez ama ince uclu bir iğne çok rahat vücudunuzda bir yere girebilir. herneyse, basıncı da anlattıktan sonra konumuza dönelim. sopa kılıçla bakış açımıza göre aynı mantıkla işleyen ateşli silahlar. burda nükleer veya kimyasal silahlar değil, bildiğimiz mermi+çekirdek mantığıyla çalışan konvansiyonle silahları düşünürsek, çok büyük olan iki dünya savaşında da yoğun olarak kullan top tüfek tabancalar.. elimizi yormadan enerji aktarımında kullandığımız tehlikeli ve aslen benim karşı olduğum araçlar. barutun etkisiyle büyük bir hıza ulaşan mermi cekirdeği, hedefiyle buluştuğu anda ona bütün enerjisini artırmaktadır. E=1/2*m*v^2 formülüne aşina olanlar 300m/s hıza sahip bir merminin hedefine saplandığında ne kadar enerji taşıdığını hesaplayadursunlar, bunun ciddi sonuçları olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz.

şimdi, enerjisi artan cisim doğal dengesinden uzaklaşır. elmaya ateş edersen, muza ateş edersen patlar, dayanamaz o enerji artışına. önemsediğiniz birinden tokat yerseniz yüzünüz yanmaz sadece, içinizde de kırılır birşeyler.
eğer düşüncelerin de bir şekilde enerji boyutunda bir karşılığı olduğunu da kabul edersek, konumuzun başlığına dönmüş oluruz.




beynimizini gizemli sokaklarında gezindikçe onu aslinda hiç tanımadğımızı görüyoruz ve bildiğimizden daha çok ve farklı işlevleri olduğuna daha çok inanıyoruz. mesela en popüler olan fikirlerden biri, düşünce gücü, beyinden yayılan dalgalarla maddelere hükmetme, onları hareket ettirebilme. kalp en mühim organımız gibi görünsede aslında, beyninib ir hizmetkarıdır o da. acılarımız sevinçlerimiz o yumruk büyüklüğündeki kas yığınıda değil, beyinimizin minnacık köşelerinde gerçekleşen kimyasal değişimlerdir. eğer ki, yoğun ve yüksek enerji ihtiva eden düşüncelerini bir sevdiğinze yöneltirseniz, ona (tezimizin dayanak noktasınadaki varsayima göre) enerji transfer etmiş olursunuz. ve özellikle o kişi cinsiyet olarak dişilerdense, bu kararsızlığı daha da fazla olabilir. sadece sevgi dediğimiz ve tanımı belli olmayan bir duygu değil, nefret, kıskançlık, aşk denen muamma, ve kelimelere dökülemeyen 32bin histen bir çoğu karşınızdakine değidiği anda zihnine vurulmuş kesici bir samuray kılıcı etkisi yapar ya da, koparmak üzere tasarlanmış yatağan saldırmasına eşdeğer etkiye sahip olur.



bu kadar anlattık ne anlamalıyız?
siz şimdi her zamanki gibi istediğinizi anladınız.
zihninizde elbette çok farklı çağrışımları olabilir. gelmek istediğim nokta şudur; nasıl ki silahları sevdiklerimize doğrultmamamız gerekir, aynı şekilde duygularinizi da öldürmek istemediğiniz hiçbirşeye yöneltmeyiniz aziz kaarilerim, dostunuz düşmanınız ya da tanıyıp bildiğiniz birini eleştirirken, bir fikrinizi anlatırken, bir duygunuzdan bahsederken iyi güzel birşey olsa bile. Bana göre, böyledir, sana ise görecelidir.

Selçuk Erdemle Gülmece güldürmece

Evet sevgili minikler, Selçuk erdem ile sevdigim karikatürler bize aslında bir-iki cümleden fazlasini anlatiyor. Alın bakın gülün güldürün, beğenmezseniz daha iyisini getirin birlikte gülelim.
arada bir şunu bunu yaparım dediğime bakmayın, şimdi ne varsa o öylece kalır. o yüzden ileride daha güzellerini eklerim diye birşey söylemiyorum size. hadi sizin için birer cümle yazayım her bir karikatüre.
1-kurt kibirli kiza kapak niteliğinde bir çift lafı nakşetmiş, olay budur. gülünür ve geçilir efendim. :) burda kurdun tarafindayim.

2- i**e tavuk çocuğun iştahını kaçırmak için işbaşında, işini yapiyor, gayet yeterli bir i***lik sergilemiş. tebrikler..


3-hayattan bir kesit, gülmekten ziyade düşünmeyi tetikleyen bir durum söz konusu. Çoğu zaman hayatta yanılgılarımız etkilidir, bilerek yaptıklarımızdan çok farkında olmadıklarımız bizi dertten derde sokar. kedi de haklıdır ayrıca.


on yüz bininici karikatür, yoruldum hemen. en sevdiğimi en sona bıraktım. " amel defterinizi inceledik. Çok hoş amelleriniz var sizi daha sonra arayacağız" diye efsaneleştirdiğim sevimli bir selçuk erdem çiziğidir efendim. Tabi, kime göre neye göre :)

fareleri de takdir ediyorum.

Bir Güzelin Mecnunuyum Efendim

Baştan sona alıntıdır:

İnce belliydi.
Kıl kadar desem değil, varlığıyla yokluğa yakın olacak kadar desem hiç değil...
Gözleri âhûydu da kendisi avlanan değil avlayandı hep.
Onun için “Beni bir gözleri âhûya meftûn etti felek” dedirtti “şîrleri pençe-i kahrıyla tir tir titretene.”
Saçları siyahtı.
Gecenin zifirisi, uçurumun karanlığı, yarasanın gözleri kadar siyah.
Kıvır kıvır, lüle lüleydi ve perçemleri dökülürdü alnına üstelik.
Yılan gibi kıvrılırdı da.
Her bir teline bir âşığını bağlamış ve karanlık zindanlara atıvermişti.
“Zülfün görenlerin bahtı hep siyah olurdu" ve "varsın olsundu”.
Endâmı serviydi.
Servi gibi salınır, salındıkça akılları baştan alır, gönülleri bî-karar kılardı.
Bu hâliyle hem ölüm hem de dirimdi.
Ayva tüyleri vardı yüzünde.
Bu tüylerle bir yandan saklarken güzelliğini, diğer yandan güzelliğine güzellik katardı.
Perdeliydi çok zaman, perdeydi de.forum resmi
Gizemliydi.
Eteği yerlerde sürünürdü.
Büyüktü.
Pek kibirliydi.
Ve bunu gâyet iyi bilirdi.
Masaldı.
Rüyâydı.
Varla yok arasındaydı.
Kimi uğruna çöllere düştü.
Kuşlar başına yuva yaptı.
Kurtla kuzu yanında kardeşçesine yan yana yattı.
Hastalandı ve hekim neşteri vuracağı zaman koluna şöyle haykırdı: “Dur! Damarlarımda dolaşanı incitirsin!”
Kanı damarlara pompalayan da damarlara pompalanan da hep onun için atar, akardı.
Kimi hatrına dağları deldi.
İmkânsız denilen onun için adı bilinmeyen bir kelimeydi.
İmkânsız dediğin neydi?
Serhatları deldi.
Serhatlar önünde dize gelendi.
Bir “şirin” içindi her şey ve deldiğinin arkasındaki tarafından bir yudumda içilendi.
Kendi gitti iyi insanların bindiği atlardan birine binerek; ama adı asırlara bana mısın demedi.
Yenilmez zamanı yendi.
Kimisi de diyâr diyâr gezindi dağlarla söyleşerek.
Aşk gidilmesi gereken bir yoldu.
Aradı.
Sordu.
Bir haberde başka bir haberi buldu.
Bir muştudan bir muştuya yol aldı.
Bir menzilden bir diğerine erdi.
Yollarının kördüğümü bahtının da kördüğümüydü ve işin cabası “âşığın gözü de kördü.”
Âh etti.
Kaknûs gibi bir çırpıda.
Yandı.
Külleri savruldu.
O zamandan bu zamana aşkın yanmak olduğu meseli ondan kaldı.
Daha nice niceleri vardı.
Hep ince belli, hep âhû gözlü, hep zülfü dolaşık, hep endâmı servi, hep yüzünde ayva tüyleri olan ve hep etekleri yerlerde gezendi nedense?
Güzeldi.
O kadar güzeldi ki güzelliğinin ifadesi olamayan ifadelerin en güzelleri onun için söylendi.
Bir semboldü.forum resmi
Bir ideal.
Bir imge.
Ulaşılmazdı.
Çok çektirdi.
Az verdi.
Efendiydi.
Baksa hoştu bakmasa hoş, kızsa hoştu kızmasa hoş, gülse hoştu, hilâl kaşlarını çatarak kirpik oklarıyla vursa hoş.
Fermân sahibiydi.
Yaktı, yıktı, astı, kesti...
Arada bir –nâdiren de olsa- yaptı.
Nâdirin hükmü yoktu.
Dostun evi gönüller o gönüller yapan değil, yıkandı.
Hazine ki harabede çıkandı.
Sözlerin en güzeli kelâm kelâm dillerde, kalemlerde, gönüllerde onun için dillendi.
En hâlis kitaplar imbikten, haddeden geçerek onun için bezendi.
Onun için söylenenler hep abartılıydı, mübalağalı.
Gülüv bile yetmiyordu o abartıyı anlatmaya.
Ama aşk zaten bir tarifsiz abartı değil miydi?
Anlatılanların kimisi mecazdı, kimisi gerçek; ama ne olursa olsun hem kendisi hem kendisi için söylenenler çok güzeldi.
Gerçi kimisi acayip, kimisi garâib, kimisi de gulyabani gibi deyip onu yerden yere vurmaya çalışsa da o hep gönül tahtının sahibi olarak baş üstünde gidendi.
Hayâlle gerçek arasında bir gider bir gelirdi; ama çok güzeldi çok...

yüreğine sağlık si-murg, işte buradan alıverdim, yani şurası. Buradaki ilk yaziyi da okuyunuz efendim, divan edebiyatina olan bakışınız amuda kalkabilir. Selamlar hürmetler..

Bir de aynı isimde bir türkü buldum, Karacaoğlan söylemiş. hayret Badem niye söylememis bunu, pek güzelmiş :) ahan da sözleri... çok göreceli bir kavram amma pek de hoş hani :D

Bir güzelin mecnunuyum efendim
Hasretinden dertli sinem dağlıdır
Ne gündüzüm gündüz ne gecem gece
Benim gönlüm şu güzele bağlıdır

Yanaklar dopdolu imiş gül ilen
Aklım aldı serbest serbest salınan
Elin yari yeşil geymiş al ilen
Benim yarim sade geymiş bellidir

Bir yar sevdim bu alemde birinci
Koynuna saklamış ayva turuncu
Yar eline almış aşkın kılıncı
Çarha vurmuş benim için zağlıdır

Karac'oğlan yar köyünden gelirim
Eğlenirim dost yanında kalırım
Ben yarimi kokusundan bilirim
Zülüfleri misk-ü anber yağlıdır

Sevgili si-murg'un tavsiyesiyle Orhan Babamızdan dinleyelim Gurbet. Evet efendim, dinliyoruz: